Bazı çevrelerce, Dünya aslında bir yok oluşa doğru gidiyor. Giderken bizi de peşinden sürüklüyor. Dünyanın yok oluş senaryolarına her gün bir yenisini ekleyen bilim çevreleri deneyler üzerine deneyler yapmakta ve bu soru üzerinde yoğunlaşmaktalar ‘dünya nereye gidiyor…’

DÜNYA NEREYE GİDİYOR…                                                     

 Dünya, hiçbir yere gitmiyor. Dünya kendi halinde dönüyor. Asıl insanlık nereye gidiyor diye sormak lazım kendimize.

Bazı çevrelerce, Dünya aslında bir yok oluşa doğru gidiyor. Giderken bizi de peşinden sürüklüyor. Dünyanın yok oluş senaryolarına her gün bir yenisini ekleyen bilim çevreleri deneyler üzerine deneyler yapmakta ve bu soru üzerinde yoğunlaşmaktalar ‘dünya nereye gidiyor…

Biz de ekliyoruz ve diyoruz ki ‘insanlık nereye gidiyor’. Bilim çevreleri dünyayı bekleyen onlarca felaketlerden en önemlisinin dünya, yı bir kara deliğin yutacağı haberidir. Ve daha

Birçok felaket haberleri birbiri ardına geliyor. Bu felaket haberlerinden sıyrılarak konumuza girelim.

İnsanoğlu içinde yaşadığımız şu mükemmel dünyayı yaşanmaz bir hale getirmek için elinden geleni yapıyor. Sadece çevre olarak değil, içinde barındırdıklarıyla beraber…

Kirleniyoruz, kirletiyoruz.

Bir yanda çevre kirliliği, diğer biryanda ahlaki yozlaşma. Bir yanda Cebinden çıkardığı kâğıdı fütursuzca yere atan insan, Diğer bir yanda Büyüğüne saygısı olmayan genç, diğer biryanda da küçüğünü sevmeyen onların oyunlarından rahatsız olan büyüklerimiz. Otobüste karşılaştığı yaşlı bir teyzeye yer vermemek için dışarıyı izleyen genç, diğer biryanda öğretmenini tehdit ederek sınıfını geçmeye çalışan öğrenciler… Ve birbirini sevmeyen ve tahammül edemeyen milyonlarca insanlar güruhu.

Her şeyin birbirine karıştığı bütün değerlerin allak bullak olduğu bir dönemden geçiyoruz. Kendimize, çocuklarımıza çevremize bazı kazandırışlarımız olmalı.

Aile içi ilişkilerimizde, iş ilişkilerimizde, alışverişlerimizde, okulumuzda, velhasıl bizi çepeçevre kuşatan hayatımızın her anında karşılaştığımız ve yapmak zorunda olduğumuz, fakat yapmadığımız, görmezden geldiğimiz fakat görmemiz gereken sorunlara ve problemlere bir el atma zamanı gelmedi mi dostlar.

Bakın insanlar robotlaşacak diyorlardı da bizim aklımıza demir yığınından mütevelli, emir ve komutlarımızı yerine getiren bir robot makine olarak algılamıştık. Ama şimdi görüyoruz ki aslında o demir yığını robotlar meğersem bizmişiz. Duygularımızı, anlatmak istediklerimizi, eleştirilerimizi beklentilerimizi yüz yüze karşımızdakine anlatarak paylaşmak varken, adına teknolojinin nimetlerinden faydalanalım dediğimiz bir takım araçlarla uzaktan uzağa hasret gidermeye çalışıyoruz. Buna teknolojinin nimeti denmez. Burnumuzun dibindeki insanla aynı şeyi paylaşıyorsanız bunun adına teknolojinin nimeti değil medeni cesaretsizlik denir.

 İnsanoğluna yaptığı şeyin ne kadar yanlış olduğunu söylemenin ve onu anlayabileceği bir dil ile uyarmanın gerekliliği ne kadar elzem ise ve hemen yapılması gerek ise, bunu yarına bırakmanın adını ben koyamıyorum dostlar. Korkaklık mı, medeni cesaretsizlik mi yoksa bana necilik mi?

Başbakanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan yeni evlenen çiftlere en az üç çocuk tavsiyesinde bulunurken bunun altında yatan nedenlerden en önemlisinin; 2050,li yıllarda Türkiye’nin genç nüfus ortalamasının diğer dünya ülkelerinin ortalamasının üzerinde olmasını sağlamak olduğunu düşünüyorum. Böylelikle Türkiye nüfusu gittikçe yaşlanan Avrupa ülkelerinden hem iş gücü hem de beyin gücü olarak daima bir adım önde olacaktır.

Buna paralel olarak bizde diyoruz ki,  Zaman çok geç olmadan, haydi bir omuzda sen ver

Robotlaşmaya, bana neciliğe, her türlü ahlaki yozlaşmaya hayır.

Hiç kimse Bu kötü gidişata birilerinin dur demesini bekleyerek zaman kaybetmesin. Hepimiz bulunduğumuz yerden neler yapabileceklerimize bakarak hemen hareket edelim.

Hemen Vakit kaybetmeden Şimdi…

Sevdiklerine, çevrene, içinde yaşadığın dünyaya bir elde sen uzat.

Kalın sağlıcakla.

Necdet Ergül

02.04.2011