Bu millet var oldukça; ne devletimizin ne de milletimizin sırtı hiçbir zaman yere gelmez. Bizler millet ve devlet olarak her türlü sıkıntı ve zorluğun üstesinden geliriz.

TAKVİMLER 06/ 02/ 2023’Ü, SAATLER 05:30’U GÖSTERİYORDU, VE BEN..!

Takvimler 06/ 02/ 2023’ü, saatler 05:30’u gösteriyordu. Yeni bir haftaya ve yeni bir güne uyanmıştım. Birçok insanda olduğu gibi bende de teknoloji bağımlılığı var. Sabah kalkar kalkmaz cep telefonumu elime aldım. İnternetini açtım. Sosyal medya hesaplarıma bakmaya başladım. Adana’da, Nevşehir’de, Hatay’da, Malatya’da, Gaziantep’te ve diğer illerde oturan arkadaşlarım paylaşımlarında çok sallandıklarını, büyük bir deprem yaşadıklarını paylaşmışlardı. Bunları okuyunca hemen televizyonu açtım. Televizyonda saat: 04.17 de Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.6 şiddetinde meydana gelen depremde; Elazığ, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Osmaniye ve Hatay illerinde etkili olduğu söyleniyordu.

Erzurum’da birlikte görev yaptığım İskenderun’da okul müdürü olarak görev yapan arkadaşım Mehmet ‘i telefonla aradım. Kendisine geçmiş olsun dileklerinde bulunduktan sonra durum hakkında bilgi vermesini istedim. Mehmet Bey: “ Çok kötü sallandık. Bizim evde bir hasar yok ama yıkılan ve hasar gören binalar var. Elektrikler kesik. Sular kesik. Doğalgaz kesik. Karanlıkta ve soğukta sokaklarda çaresiz bekliyoruz. Allah yardım etsin” dedi. Ben telefonu kapattığımda donup kalmıştım. Arkadaşım ve oradaki binlerce vatandaşımız karanlıkta, soğukta çaresiz bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

Malatya merkezde oturan bacanağım İsmail’i aradım. Onun da sağ olduğunu, evinin yıkılmadığı ve hasar görmediğini, Malatya’da birçok evin yıkıldığını söyleyince bir kez daha yıkıldım.

Giyindim ve okula gittim. Hava çok soğuktu. Bayrak törenini öğrencileri sınıfa alarak yaptık. Bütün personelin gözü kulağı haberlerdeydi. Her birimizin morali çok bozuktu. Ders aralarında sadece depremi konuşuyorduk. Okulların tatil edilmesi gerektiğini düşünmeye başladık. Ülkemin on şehrinin enkaz altında olduğunu bilen meslektaşlarım, sağlıklı ders işleyemediklerini, kafalarının deprem bölgesinde olduğunu söylüyorlardı. Sadece sınıflara giriyor ve çıkıyorlardı.

Televizyonda demeç veren konuşmacılar; deprem bölgesindeki vatandaşların gereksiz aranarak şebekelerin meşgul edilmemesini istiyorlardı. Ben de konuşmak yerine kısa mesaj çekmeye karar verdim. Batman’da görev yaptığımız sırada bekârken aynı evde kaldığımız, halen Kırıkhan Halk Eğitim Merkezi Müdürü olarak görev yapan arkadaşım Mustafa’ya “Durumunuz nasıl? Yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye mesaj çektim. Birkaç saat sonra “İyiyiz sağol kardeşim” diye cevap aldım. Mustafa’nın da sağ olduğunu ve iyi olduğunu haber almak yüreğime bir an olsun su serpti.

Buca Eğitim Fakültesi’nde dersine girdiğim Hatay’da Türkçe öğretmeni olarak görev yapan öğrencim ve meslektaşım Oğuzhan’a mesaj çektim. Saatler sonra “Binamız hasar gördü ama ben şükür olsun iyiyim Hocam” diye mesajla cevap verdi. Onun da depremden sağ olarak kurtulmasına sevimdim.

Yıllardır devlet hizmetinde bulunmamın ve görevim gereği, Türkiye’nin her yerinde arkadaşlarım, dostlarım ve tanıdıklarım vardı. Önce buralarda yaşayan tanıdıklarım daha sonra da vatandaşlarımız gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Türkiye’nin yaklaşık beşte dördünü gezen biri olarak deprem bölgesindeki şehirleri, dağları, yolları gözümün önüne getirdim. Bir kuş olmak ve anında onların bu kötü günlerinde yanlarında olmak istiyordum.

Yetkililerin; deprem bölgesine gelinmemesini, operatörlerin meşgul edilmemesini istedikleri için bir anda elim kolum bağlanmıştı.  Çaresizliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu bir kez daha iliklerime kadar hissetmiştim.

Saatler 13.24’ü gösterdiğinde bu defa Kahramanmaraş Elbistan merkezli 7.7 şiddetinde ikinci bir depremin meydana geldiğini, bu depremin de önceki depremin artçısı olmadığını, ayrı bir deprem olduğunu, bölgede birinci depremde yıkılmayan ya da hasar gören binaların bu depremle yıkıldığını öğrendiğimizde acımız ikiye katlandı.

Bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyordum.  İskenderun’da yaşayan bir tanıdığıma neye ihtiyacınız var diye sordum. Arkadaşım bana; “ Kendinizi sokağa çıkmış ve bir daha evinize dönemediğinizi düşünün. Sokakta tek başına kalmış bir insanın her şeye ihtiyacı vardır. Bizlerin; yurdumuzdan ve dünyanın herhangi bir yerinden gelecek her türlü yardıma ihtiyacımız var.” Dediğinde adeta yıkıldım. Bir an empati kurmaya çalıştım. Öyle bir anı düşünmek bile insanı ürkütüyordu. Yetkililerden açıklama beklemeden, okulumdaki tüm sosyal medya gruplarına deprem bölgesine yardım kampanyası başlattığımızı ve kendilerinden destek beklediğimi yazdım. Kendi imkânlarımla aldığım malzemeleri yardım toplayacağımız yere koyarak kampanyaya desteği başlatmış oldum.

İlk gün yaşanan felaketin verdiği şoktan dolayı vatandaşlarımızın sessiz bir bekleyiş içinde olduklarına tanık oldum. Ertesi gün televizyonlardan ve sosyal medyadan felaketin boyutlarını gördükçe yardım malzemeleri her geçen gün artarak gelmeye başladı. Bizlerde gelen bu yardımları gerekli tasnifleri yaparak ve ambalajlayarak Kızılay yardım depolarına gönderdik.

Milletimizin depremde zarar gören vatandaşlarımıza yapılan yardım seferberliğini görüp de etkilenmemek mümkün değil. Milletimizin tek yürek olması ve deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın yanında olması sonucunda bende şu kanaat oluştu. Bu millet var oldukça; ne devletimizin ne de milletimizin sırtı hiçbir zaman yere gelmez. Bizler millet ve devlet olarak her türlü sıkıntı ve zorluğun üstesinden geliriz. Her düştüğümüzde tekrar güçlenerek ayağa kalkarız.