Anadolu; Türk Beylikleri,Devletleri,Selçuklu Devleti,Beylikler dönemleri ile ilgili,İzmir ve çevresinde azımsanmayacak derecede ,dönemlerinin damgasını vurmuş eserler vardır.

İZMİRE TARİHİ BİR SEYİR

İzmir’in tarihi dokusu; birçok Anadolu kentine göre, arkeolojik kalıntıların gün yüzüne çıkartılması itibariyle hiç denebilecek kadar azdır.

Tarihin derinliklerinde İzmir’i değerlendirmek gerektiğinde ise merkez dokusu ve merkeze yakın anakent dokusu içinden birçok tarihi jenerasyonlar görmek mümkün. Bunların tarihi zenginliğimize kazandırılanların yanı sıra, hiç üzerinde mesai yapılmamış bakır Tümülüs

Ve kalıntıların varlığı ,azımsanmayacak derecede çoktur. Ne yazık ki,tarihi eserlerde ,eldeki bulguları hakkıyla değerlendirebilecek, liyakat sahibi, işinin erbabı ise ,yok denecek kadar az.

Latince ,Rumca dilbilim uzmanlarına taş çıkartırcasına ,Tarihçi,Arkeolog,Sanat tarihçi lazım.

Eserler,dönemlerine göre değerlendirilirken;Frenkçe,İtalyanca,Rusça,Slovak ve Fin dillerine hakim olanlara ihtiyaç olduğu gibi,Hiyeroglif, Çivi yazısı gibi yazıların seçiçilerine olan ihtiyacı da göz ardı etmemek gerek.

Anadolu; Türk Beylikleri,Devletleri,Selçuklu Devleti,Beylikler dönemleri ile ilgili,İzmir ve çevresinde azımsanmayacak derecede ,dönemlerinin damgasını vurmuş eserler vardır.

Bu dönem eserleri,Rumca ve Ermenice dil bilen ehliyetli tarihçilerin yanı sıra ,

Farsça, Arapça,Süryanice,Kürtçe bilen ehliyetli kişiliklere olan ihtiyacı da Tarihçilik ve Tarihçiler açısından  elzem hale getirmiştir.Her şeyden önce bu dilde yazılan ve bırakılan eserler ne Latince nede Latin alfabesiyle yazılı değil.Çoğunluğu Arap harfleriyle ifade edilmiş ,hatta Uygur Soğd ve Göktürk Alfabelerinin yer yer kullanıldığı bulgular süregelen haberler arasında.

Ne yazık ki 1928 Harf İnkılâbı, en yakın tarihimize bile bizi ve insanımızı, nihayetinde

Tarihçi, sanat Tarihçi ve Arkeologlarımızın yanı sıra ilgili vatandaşlarımızı yabancı kılmıştır. Latin harflerini öğrenmek bir tarafa geçmişiyle ansızın bıçak sırtı bağları kesilen bir nesil tüm kötüleme, nefret ettirme karalama politikalarının süregelen ortamından, dinine soyuna soyluluğuna olan bağlılığını her türlü hoyrat ve hunharlığa rağmen atasının belgelerinde bıraktığı Osmanlıcayı bin bir türlü zahmetlerle öğrenme gereğini duymuş ancak bu şekilde birçok belge ile iftira ve küçük düşürmelerin önüne geçilebilmeye çalışılmış halen bu gayret içinde olunmak arzusu ile yollara ilm’ü revan olunmuştur, takdir edilmese de hakları gasbedilse de bu yılmaz cesur yürekler hakkı hakikati gün yüzüne çıkartmaya da devamedegeleceklerdir.

Osmanlıca üzerine ders ve kurs almaksızın, döneme ait birinci elden kaynaklara ulaşabilmek, ulaşılsa bile okuyup değerlendirebilmek bir hayli zor. Matbu Osmanlıca eserleri 19.YY itibariyle belki daha kolay değerendirebilsekte el yazma eserler ve devlet idaresini ilgilendiren bürokratik yazışmaların yanı sıra el yazması hatırat ve seyahatnameleri okuyup değerlendirmek de bir o kadar zordur. Bu düğümü çözebilmek için artık bitmeğe yüz tutmuş, hatta olmayan üstatlarından rahle-i tedrisat yapmak ve ciddi manada yazı çeşitleri ile tarzları hakkında liyakat kazanmak gerek.

Osmanlı Devleti için, her kâtibin yazısı ve tarzı farklı olup, yazı tipleri üzerinde yapılan çalışmalarda bir ilim dalı oluşturulmuş, kufi tarzdan siyakate kadar, bir o kadar da kâtibin zaman zaman özel şifreli tarzlarını seçebilmeye uzanan bir uygarlık göstergesi yazılar; belgeler şeklinde, şaheser namzeti olarak, damgalarını vurmuştur.

Defter-i Hakani Dairesi; halen bakir kalmış belgelerle doludur. Tapu Tahrir, Şer’i ye Sicilleri, İcmal ve Mufassal Defterleri, Yıldız; Genel ve Mütenevvi Maruzat kısımları hakeza. Kendilerine liyakatle uzanabilecek elleri beklemekteler. Tatlı bir dokunuş, kıymetlerine kıymet katacaktır, hiç şüphesiz.

İzmir’imizde Osmanlı yakın dönem eserleri; cami, çeşme, han, bedesten, mezar, hamam, külliye ve ilgili eserlerin kitabeleri var olduğu gibi Osmanlı öncesi benzeri birçok dönemlere ait eserler de ehliyet sahibi araştırıcıları ve araştırmacı yazarları beklemektedirler.

Bir diğer taraftan Mahalli Salnameler çok önem arz etmektedir. Yakın döneme ait mahalli gazeteleri de unutmamak gerek. Mesela; Milli Kütüphane de nüshaları okunmayı bekleyen İzmir Ahsen Gazetesi bunlardan biri. İzmir’imizin kara suları ve yakınındaki uluslar arası sular da deniz yatağı kalıntıları kendini değerlendirebilecek donanımlı bilim adamı ve araştırmacı yazarları beklemeye devam etmektedir.

Bura da yazdıklarımız yalnız İzmir platformunda değil, İstanbul, Marmara, Anadolu kıyılarımız, kıyı sularımız, Anadolu ve Rumeli Sathımızın her tarafını ilgilendirmektedir.

Genelden tekile indirgenken çalışmamızı; İzmir, diyoruz fakat İzmir’ imiz her hususta olduğu gibi, Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi açısından ,kendini aç fakat sevgi dolu bakışlara muhtaç dostlarını beklemekte haklı. İstiyor ki, ertelenen hakikatleri gün yüzüne çıksın. İhmal edilmişliği giderilsin.Bölgesinin, Trans Avrupa ve Avrasya’nın, Latin, Levanten,Frenk,Rum,Müslüman,Hristiyan,Yahudi,vb. Ayrıca Müslüman Türk , Acem, Alevi motif ve değerleri bünyesinde topladığı kültürel ve tarihi değerleri ,değerlendirilsin. Böylece hak ettiği yere getirilsin, oturtulsun. İlgilenenlere önemli bir mesaj olacağı düşüncesiyle bu makaleyi kaleme aldım. Aslında adına çok şey yazabilirim, bu şehrin. Mesela Kızlar Ağası ve bu mekanın tarihinden değil; güncel mozaiğinden, işlevinden.

Bir sonra ki, Seyr-ü Seferimde görüşmek dileğimle.Sevgi ve saygılarımla.

Cevdet Ergül-30NİSAN 2011 -İZMİR