Artık tümsek aşılmış tekerlek yokuş aşağı kendi kendine gidiyordu. Tüm cemaatlerin tarikatların bu alandaki partilerin cepleri dolmaya başlamıştı.

Ülkemiz altmışlı yıllarda başlayan ve yetmişli yıllarda doruk noktasına ulaşan sağ sol çatışması 12 Eylül darbesinin zemini oluşturmuştu. O yıllarda solcu diye tanımladığımız arkadaşlar Sermaye ve burjuvaya karşıydılar. İşçi haklarından emekten ve ezilen sömürülen insanlardan bahsederlerdi. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bu solcuların ileri gelenlerinin bir kısmı gazeteci oldular seksenli, doksanlı yıllarda hükümet koridorlarında ihale takibi yaptılar. Büyük paralar kazandılar. Artık onlarda sermaye sahibi olmuşlardı. Bu tip solcular kendi gazete köşelerinden ele verir talkını kendi yutar salkımı misali solculuk oynadılar. Bu arada fabrikalarda örgütlendiler, sendikalar kurdular. İşçilerin maaşlarından her ay aldıkları aidatla yine işçiyi patrona karşı koruyoruz aldatmacasıyla bu sendikalar eliyle büyük sermaye kavuşan solcularda oldu. Bunlarda güçlü bir burjuva sınıfı oluşturdu. Bu şekilde Sinemada, tiyatroda, sanayide derken geçmişin solcuları ideolojilerinin, fikirlerinin içini boşaltıp sermayeye burjuvaya kendilerini teslim ettiler. Yıl 2023 e geldiğinde artık yetmişli yıllardaki ne devrimcilerden ne de o keskin solculardan eser kalmadı. Hepsi toz oldu. Toplumdaki etkinliklerini ve güçlerini yitirdiler. Toplumda zaten bunların çevirdikleri dolapları gördü ve artık pirim vermiyor.

27 mayıs darbesinden sonra ülkeyi istikrarsızlaştırmak ve güçsüz bırakmak için yabancı devletler altmışlı ve yetmişli yıllar boyunca yeni planlarını devreye çoktan sokmuştu. O yıllarda solcuların kendi içlerinde bile bin bir çeşit fraksiyonları vardı. Tabii sağ diye tanımlanan guruplarında çeşit çeşit dernekleri, örgütleri ve partileri vardı. Ortanın sağında olan partiler olduğu gibi Milliyetçi, Milli Mücadeleci, Milli Görüşçü partiler yeni yeni yerlerini almaya başlamıştı. Elbette bu partilerin ve grupların tek bir ortak noktası vardı. Bu aziz vatanı bu solcu komünistlere teslim etmemekti. Bunu da hem sahada sokak sokak mücadele ederek hem de yeni yetişen gençliği ahlak maneviyat ve dini duygularla donatarak vatana bayrağa ezana sahip çıkılmak istenmiştir.

Devlet o yıllarda bir nevi Osmanlıda Moğol istilasından sonra yaşanan fetret devri gibi bir dönemi yaşıyordu. Merkezi hükümet çökmüş bir türlü anarşinin önü alınamıyor, milletin hakkı hukuku korunamıyordu. Topluma tam bir kaos hakim olmuştu. İşte böyle bir dönemde Milletin dinamiklerinden olan köklü cemaat ve tarikat ehli kişiler çare olarak ülkenin yönetiminde Müslümanlarında yer alması için Rahmetli Erbakan Hocamıza Parti kurması tavsiye edilmiştir. 1970 yılında Milli Nizam partisi kurularak siyaset sahnesinde Müslümanlarda yerini almışlardır. Fakat bu sevinç Müslümanların kursaklarında bırakılmış Anayasa Mahkemesi 1971 yılında laikliği bahane ederek kapatmıştır. Rahmetli Erbakan Hocamız yılmamış 1972 yılında Milli Selamet Partisini kurmuştur. Böylece diğerlerinin siyasal İslamcı dedikleri İslami düşünce ve yönetim sistemini temel alan Müslümanların partisi yetmişli yıllarda ülkeye bu buhranlı dönemde çok güzel hizmetler yapmıştır. Bu başarıların en başında 1974 teki Kıbrıs Barış Harekâtı gelir.

O dönemki kısıtlı ve zor şartlarda siyasette İslami düşünce toplumda ilmek ilmek işlenmiş bu uğurda nice bedeller ödenmiştir. 1980 darbesi tüm partilerle birlikte Milli Selamet Partisini de kapatmıştır. Seksenli yılların başında nice zorluklarla Refah Partisi Kurulmuştur. Bu yıllarda Müslümanlar daha da davalarına sıkı sıkıya kenetlenmişlerdir. İslami düşünce siyasi, dini, sosyal hayatta toplumda daha sık gündeme gelmiş ve kabul görmeye başlamıştır. Fakat sermaye ve parasal güç, Basın yayın Müslümanların elinde olmadığından sürekli sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Bu sorunda Refah Partisinin doksanlı yıllarda önce belediyelerde yönetime gelmesiyle ekonomik güce ulaşılarak çözülmüştür. Belediyelerdeki dava şuuru ile yapılan hizmetler İslami bir partiyi 1996 yılında koalisyonda olsa ülke yönetimine getirmiştir. Bu dönemde Rahmetli Erbakan Hocamızın çektiği sıkıntıları hepimiz gözlerimizle gördük şahit olduk. 28 Şubatta tanklar yürütülerek post modern darbe yapıldı. Refah Partisi kapatıldı. Hocamız ilerlemiş yaşına rağmen ev hapsine maruz bırakıldı.

Seksenli doksanlı yılların İslam davasının yılmaz savunucusu Mücahitleri, Mücahideleri iki binli yıllara gelindiğinde aynı solcular gibi sermayeye kavuşmuştu. Artık tümsek aşılmış tekerlek yokuş aşağı kendi kendine gidiyordu. Tüm cemaatlerin tarikatların bu alandaki partilerin cepleri dolmaya başlamıştı. Onlarında Basın yayın medyaları vardı artık. Gazetelerinde televizyonlarında süslü süslü laflarla kendilerini göklere çıkaran gazetecileri yorumcuları vardı. Hatta büyük büyük iş adamları vardı ihaleleri kimselere kaptırmadan Yollar köprüler tüneller yapıyorlardı. Her şey vardı ama hiçbir şey yoktu. Davanın artık adı vardı fakat kendi çoktan yok olmuştu. Kimse alttaki gariban dava eri Müslümanı artık görmüyordu. Geçmişin hızlı Mücahidi şimdinin Müteahhidi olmuştu. İslamcı müteahhitlerimize kolay gelsin.