Süt ne ise kaymak o olduğuna göre, bizler kendimize bu alanda çeki düzen vermeliyiz ve bizi yönetenlere de doğru kararlar almalarında destek olmalıyız.

SİYASAL İSLAM, SİYASAL İSLAMCI …

Siyasal İslam veya İslamcılık çıkış noktası batılı fikir babalarına göre dinin her alanda devlet hayatını belirlemesidir. Yani hedefinde ne demekse artık, bir din devleti kurmak. Aslında dini hayatını düzene koymuş insanların siyasetle ilgilenmesini siyasal İslam sanıyoruz. Siyasal İslam bu değildir. Siyasal İslam batılı düşünür ve bilim adamlarının deyimi ile, devlet yönetiminin tüm kurum ve kurallarıyla İslami düşünceye en yakın yönetmenin bir şeklidir. Dini yaşantılarında ön plana alan insanların devlet yönetiminde yer almaları, bir takım görevlere gelmeleri biz Müslümanları dini hassasiyetleri olan bu kişilerden, güçlerinin üzerinde beklentilere sokuyor. İslami hassasiyetlerimiz tam olarak bu kişiler tarafından gözetilemediği zamanlarda, gerekli yasaların çıkarılmasına karşın toplumdaki zaman zaman mahalle baskısından kurtulamadığımız dönemlerde kıyasıya eleştiriyoruz. Bu batı kaynaklı hastalığımızdan bir an önce kurtulmalıyız. Alnı secdeye giden insanlarımızın devlet görevlerinde yanında olmalıyız.

Siyasal İslam kavramının çıkış noktası özü itibariyle biz Müslümanlara ait değildir. Bizim tüm hayatımızın her anını planlayan ve o şekilde yaşamamızı tavsiye eden tek bir kavram vardır o da İslam dinidir. Dini hayatımızı devlet yönetme anlayışımızdan uzaklaştırmak, ayrıştırmak için bu Siyasal İslam kavramı hayatımıza sokulmuştur. İlk olarak 1800 lü yılların başında Fransa’nın Tunus’u işgaline direnen Müslümanların hareketine İslami hareket, direnç gösteren Müslümanlara da Siyasal İslamcı kavramını Fransızlar kullanmıştır. Kavram Avrupalı özellikle Fransız bilim adamları ve Alman Yahudi kökenli düşünürler tarafından olgunlaştırılmıştır. Bu Siyasal İslam kavramını devrin büyük devletlerinden İngiltere ve Rusya yaygınlaştırarak Osmanlı devletinin parçalanması, zayıf düşürülmesinin aracı olarak kullanmışlardır. Son yıllarda etkisini azaltsa da günümüzde toplum olarak olayları bu kavram üzerinden değerlendirmeye devam ediyoruz.

Siyasal İslam veya kökten dinci, irticacı, gerici gibi kavramlar özellikle seksenli doksanlı yıllarda Müslümanların devlet yönetiminde görev almamaları için yönetimde olan o günkü devlete hakim zihniyet tarafından kullanılmıştır. İçerdeki yüzünü Avrupa’ya dönmüş devlet yöneticileri müthiş bir algı oluşturmuştur. Devlet yönetiminin kökten değişeceği, Şeriatın geleceği, İran gibi olacağımız gibi argümanlar ile o günkü dini hassasiyetli insanların siyaset yapmalarının önüne geçilmiştir. Bunu engelleyemediklerinde ise devletteki askeri, siyasi, hukuki, ticari ne varsa tüm güçlerini kullanarak engel olmuşlardır.

Son yirmi yılı aşkın süredir devlet yönetiminde yer alan insanların bir çoğunun namazında niyazında olması, bireysel olarak İslam dinin emirlerini yaşamaya çalışmaları toplumu elbette mutlu etmelidir. İmkanları ve güçleri ölçüsünde toplumdaki dini hayatın önünü açmaları ve bu alanda çeşitli sorunları çözmeleri biz Müslümanlara yetersiz gelmektedir. Daha fazla daha fazlasını istemekteyiz. Örneğin kıyasıya aile hayatı, faizler, toplumdaki ahlaki çöküntüler, gençlerin dini hayattan uzaklaşmaları vs. gibi konularda devlet yönetiminde olan Müslüman kardeşlerimizi acımasızca bir sınava tabi tutuyoruz. Oysa ki bu insanlarında devlet yönetiminde olmaları işlerini kolaylaştırmıyor. Bin bir türlü tuzaklarla uğraşıyor, bir çok badireler atlatıyorlar. Devleti yöneten partiye hem de yönetimde iken kapatma davası açılabiliyor, gezi kalkışması, hendek olayları yapılabiliyor. Yine kendini İslam düşüncesinin içine gizlemiş hain bir örgüt tarafından yönetimden uzaklaştırmak için askeri darbe kalkışması yapılabiliyor. Son yıllarda tüm olumsuzluklara karşın ekonomik hayatın düzene girmesi adına büyük bir savaş veriyorlar.

Peki bizi yönetenlerin bir çoğunun birey olarak bize benzemeleri, yaşantı olarak bize yakın olmaları bizim eleştiri hakkımızı yok mu eder? Elbette ki yok etmez. Dinimizde istişare ve sorunlara çözüm yolları aranırken ortak akıl önemli bir yer tutar. Devleti yönetenlerin arasına sızmış olan ve oradaki temiz insanlara da çamuru pisliği bulaşan insanlar varsa ki mutlaka var, bunları ortaya çıkarmak, devlet yönetiminden uzaklaştırmak yine bizlere düşmektedir. Yani toptancı bir mantıkla bunların hepsi böyle demek çok yanlış bir düşünce olur. Yönetenlerde, yönetenlerin teşkilat yapılarında hatta en küçük birimlerinde bu tip dadanmış kişileri bulup ayıklamak biz Müslümanların boynunun borcudur. Süt ne ise kaymak o olduğuna göre, bizler kendimize bu alanda çeki düzen vermeliyiz ve bizi yönetenlere de doğru kararlar almalarında destek olmalıyız. Görevden bizler kaçarsak elbette o görev birileri tarafından doldurulacaktır. Hava boşluk kabul etmez. Sonra dövünmenin ah vah etmenin bir anlamı yoktur.