Geçtiğimiz seçimlerde karşımıza erkekçe çıkamayan soğan erkekleri bizim karşımıza pazardaki patatesi çıkarmışlardı.

Patates Kafalı, Soğan Erkeği

Geçen hafta yazımı Ablama patates, Abime soğan verelim diye bitirmiştim. Yine oradan yola çıkarak geçen seçimde patates kadar bu memleketin çorbasında yer almayan patates kafalılar patatesi seçim malzemesi yapmışlardı. Geçtiğimiz seçimlerde karşımıza erkekçe çıkamayan soğan erkekleri bizim karşımıza pazardaki patatesi çıkarmışlardı. Biz de o seçimlerde rakip olarak karşımızda pazardaki patatesi buluvermiştik. Neyse ki milletimiz o seçimlerde bunları kaynar kazana attı, pazardaki patatesleri haşlar gibi bu patates kafalıları da haşlamıştı.

 Sonrasında bunlar bir türlü kendilerine gelemediler, kafalarındaki kıt akılları uçup gitti, beyinleri varla yok arası hale geldi. Kendilerini kaybettiler. Biraz ayakta kalanları büyük bir açlık hissiyle sağa sola bağırmaya başladılar. Tarımı bitirdiniz, buğday ithal ediyoruz, un yok, saman yok demeye….. Sahi bu ülkede eskiden kaç ton buğdaya karşılık, o altındaki donu yıkamak için bir tane çamaşır makinası alıyordun. Ya da şöyle diyelim asırlarca egenin güzelim zeytininden, zeytinyağından, incirinden, üzümünden bizi mahrum edip, İzmir limanından Avrupayı, Amerikayıı besleyenlere Avrupalılar size kaç araba verdi, Amerikalılar size kaç uçak, silah verdi.  Adamların hakkını yemeyelim bir şeyler verdiler tabi…. Kokuşmuş zihniyetinizin çok dışarı sızıp etrafı fazla kokutmasın diye Paristen size bol bol parfüm verdiler, ekmek bulamadınız ama İtalyan pizzası yediniz, Amerikan kolası içtiniz yıllarca.

 Ulu çınarın köküne kireç döküp çürütenlerin, aşağılık kompleksine kapılmış, günümüz yeni yetme torunları, bana şimdilerde soğan hesabı yapıyor. Asırlık dede mirasını tüketmiş, babasına zerre hayrı olmamış, dış sermaye sahiplerinin cüzdanına sıkıştırdığı plastik bir kart vasıtasıyla, babasının annesinin emekli maaşına el koyarak, onları kredilerle bankalara borçlandıran zırt kuşağı, çebine son model Avrupalının, Amerikalılın teknoloji harikası telefonlardan bu ülkenin gerçek sahiplerine çemkiriyor. Soğan pazarda kaç para biliyormusun, insanlar aç aç vs diyerek. Hadi ordan densiz. Senin peşinden koştuğun o fenomenlerin, youtuberlerin, sanatçıların vatan haini dedeleri bu ülkede bir heykele milyonlarca para harcarken parayı nerden bulmuşlardı. Şimdilerde tarım tarım  diye anırıyorsun ya, o günlerde varlık vergisi adı altında bu ülkenin çiftçilerinin buğdayına üzümüne el koyarak bunca heykelleri yaptılar. Vatanımın gerçek sahipleride yıllarca aç sefil bir hayata mahkum oldu. Bir zahmet vakit bulursan Savaş olmadığı halde, Varlık vergisini, Ekmeği neden karneyle verdiklerine, neden mutfaklarda tüpün, yağın olmadığına bir bak. O zaman belki utanma duygun kalmışsa tabii, o geçmişteki insanlar gibi pazardan aldığın soğanın tiritini yapar, kuru ekmekle bandıra bandıra yersin. İnan her lokmanda midene vatan aşkı girecek, kalbini buruk bir sevinç kaplayacak.

 Senin o güzel yüzünü kendilerine esir edenler, sana latin alfabesinden harflerden isimler vererek, katagorize edenler, senin kalbindeki boşluğu sen bilmem ne kuşağısın diye dolduranlardan bir dakkika uzaklaşıp, kulağını bana verirsen, sana hayatından duyamayacağın, altın değerinde tavsiyelerim olacak. Hani bu sosyal medya algıcıları var ya… Bunların hepsi hırsız, senin kalbini, ruhunu çalıyorlar. İşte bunların tek dertleri var, o da senin içi boş bir teneke gibi, kuru bir yaprak gibi, sert hayat rüzgarlarında savurup, kendi kazdıkları mezarlara gömmek. Bunların dertleri inan ki senin, bilgili, kültürlü olman değil. Seni borçlandırarak altına kendi arabalarını verirler, cebine kendi ürettikleri telefonu koyarlar ülkene, tarihine, atalarına küfretmeni isterler, ama kendileri soğanla, patatesle uğraşmazlar. Soğanı, patatesi, domatesi, buğdayı senin üretmeni isterler. Sende onlara hayran hayran bakar durursun.

 Gel bu vatan millet düşmanlarının tuzaklarına düşme. Nasıl ki kullandığın bilgisayara, cep telefonuna format atıyorsun, işte öyle kendini yeniden başlat. Bu fırtınalı zaman tünelinden çık, düştüğün yerden bir dev gibi doğrul ve haykır, ben aylarca, yıllarca dedem gibi patates yemeyeceğim, soğana, soğan çücüğüne takılmayacağım, bu çarşı Pazar algılarına karnım tok de. İşte o zaman etrafına baktığında, üzerinde yaşadığın bu cennet vatanın yirmi yılda nerden nereye geldiğini göreceksin. Tarımında olması gerektiğini anlayacaksın ama artık ülkenin bilimde, teknolojide, o heveslendiğin ülkeleri geride bıraktığını anlayacaksın. Gururla yerli milli arabana binecek, eline yine senin geliştirdiğin telefonunu alacaksın, yine kendi fırlattığın uydundan nevigasyonunu indirip, önce geçmişe dedelerimize gidip, onlardan aldığımız tecrübelerle geleceğe,  İnsanlı İnsansız hava araçlarınla yelken açacaksın.

 O zaman fark edeceksin ki bizden almak istedikleri, bir kızılelma, bir togg, bir uçak gemisi, onların karşılığında bize vermek istedikleri binlerce ton soğanları, patatesleri ücretini ödemeye yetmeyecek.

Yine de sen bilirsin, bu seçim Kızılelma ile soğanın çücüğü arasında, tercih senin…